okuma notları

22 Nisan 2009 Çarşamba

Saatleri Ayarlama Enstitüsü- Ahmet Hamdi Tanpınar

okuma hayatımda şu ana kadar okuduğum klasik-türk yazarların kitapları parmakla sayılabilecek kadar azdır.

Ben 9 yaşındayken bir keresinde annemin marketten(!) okumam için aldığı Samipaşazade Sezainin Sergüzeşt(
Ama kitabı geçen ay kitaplığımı düzenlerken tekrar bulup okuyunca çok sevdim) isimli romanından sonra uzun bir süre kitaplardan, özellikle de türünün “klasik türk” olduğu duyumunu aldığım kitaplardan uzak durdum.

Elime aldığım kitabı bitirmeden hiçbirşey yapmama alışkanlığımı yeni yeni kazandığım günlerdi ve onlarca osmanlıca sözcüğün arasında kısacık kitabı bitirene kadar bir hayli ter dökmüştüm.

Gerçi annemin yediği bu haltın saçmalığına burada derince girmek istemiyorum. kitabın cariyelerin, umutsuz seks kölelerinin yaşamını anlattığını bilseydi elini bile sürmezdi...

*

Ahmet Hamdi Tanpınar

*

Birkaç köşe yazısında Saatleri ayarlama enstitüsünden bahsedildiğini görünce, bu kitabı en kısa zamanda okuma düşüncesini zihnimin bir köşesine yerleştirmiştim. üstelik türk klasikleriyle neredeyse hiç tanışmamış olmam acaba büyük bir şey kaçırıyorum da farkında mı değilim merakıyla bu isteği körükledi...

geçen gün üniversitenin rafında Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı hiç el sürülmemiş bir şekilde görünce de hemen alıp düşüncemi pratiğe dökmeye başladım.
gerek pek memnun olmadığım yaşamıma bir yol gösterici-advisor- olması bakımından gerekse bana anlatım tarzı daha akıcı geldiğinden, 1. tekil kişi- ben - dili ile anlatılan romanları çok çekici bulurum. hele ki otobiyografileri...

vazgeçilmez birer kaynaktır benim için otobiyografiler, nerede bir otobiyografik roman- kitap görsem hemen balıklama atlarım.
Saatleri ayarlama enstitüsü tam da bu tariflere uyan bir romandı. Roman Hayri İrdal adlı bir kahramanın trajik hayat hikayesini kendi dilinden anlatmasından oluşuyordu.
Hayri İrdalın gençliğindeki başıboşluğu, çevresindeki insanların enterasanlığı, okul hayatını hiç önemsememesi ve büyük ilgi duyduğu saatlerden- saatleri tamir etmekten- başka hiçbir işi becerememesi beni tek kelimeyle büyüledi. Her ne kadar ben neyi en iyi yapabildiğimi henüz keşfedememiş olsam da Hayri İrdalın gençliği tam da benim bugünkü halimmiş gibi geldi bana...

Zaten en çok sevdiğimiz eserler içlerinde kendimizi gördüğümüz, bize bizi anlatıyormuş gibi gelen eserler eserler değil midir?

Romanın en heyecanlı kısmı şüphesiz saatleri ayarlama enstitüsünün kurulması ve lağvedilmesi arasında geçen süre olsa da hem hacimce hem de olay örgüsü bakımından asıl kısmı diğer olayların oluşturması bende romanın başlığında bi eksiklik olduğu duygusunu uyandırdı.

hayır bence bu romana kesinlikle Saatleri Ayarlama Enstitüsünde daha iyi bir başlık bulunabilirdi...

Romanın sonunda finalini oluşturan bu ilginç enstitütü Hayri irdalın yaşamının küçük bir kesiti olmasının yanı sıra bence onun hayat hikayesinin bütününün yanında oldukça sönük kalıyor.

Okuyucu bir an önce romanın harikulade başlığı hakkında bir şeyler okumak istediği ve son kısma kadar bu konuda hiçbirşey bulamadığı için, biraz sıkılıyor, bir nevi hayal kırıklığına uğruyor...romanın sonu geldiğinde de bu romana daha iyi bir başlık konulabilirmiş diyorsunuz kendi kendinize.

Halit Ayarcının - tanrısal insan-birden ortaya çıkıp Hayri İrdalın hayatını geri dönülmez bir şekilde iyileştirmesi gerçekten oldukça enteresan bir olay. Kitapta Halit Ayarcının secret-vari sözlerini okurken kişisel gelişim kitaplarını anımsamamak elde değil. Halit Ayarcı tam da alaattinin sihirli lambasından çıkmasını dileyeceğiniz bir adam. İnsan ilişkileri bakımından eşsiz talihli bir hayat koçu. Aynı zamanda Halit Ayarcının varlığı ve olayları etkileyiş tarzı romanın gerçekçi bütünlüğüne oldukça şirin bir şekilde zarar veriyor.

*

Romanda dikkatimi çeken bir diğer husus da bir iki istisna dışında kadın karakterlerin oldukça zayıf olması...Bunu pekala o dönemdeki koşullara bağlayabiliriz. böyle yaparsak roman o dönemin koşullarına göre gerçekçi sayabiliriz, fakat yine de romandaki aşırı bulanık kadın silüeti kendini rahatsız bir şekilde hissettiriyor.


Özellikle bir bölümde, kız çocuklarından evlendilip kurtulunması gerekilen bir şey olarak bahsedilmesini aktarmadan geçemeyeceğim. Her ne kadar biraz zorunluluklardan dolayı romanın baş karakteri Hayri İrdalın ciddi ciddi bunu düşünüp için az daha görüntüsüne bile dayanamadığı bir adamla evlendirmeyi planlasa da onun böyle düşünebilmesi bana gerçekten çok sıradışı geliyor. Kızın evleneceği adamı babasının seçmesinin garipliğini geçiyorum, genel olarak çok iyi kalpli bir adamın böyle aşşağılık bir düşünceyi aklından geçirebilmesi iğrenç bir şeymiş gibi geliyor bana.

*

*

Kitap bence öncelik sıralamasında mutlaka ama mutlaka okunması gereken bir roman kategorisinde olmasada mutlaka okunması gerekenler kategorisinde olmalı... :)






0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa